Express dergisinin Ekim-Kasım sayısından:
Spencer Krug, indie rock camiasının değeri yeterince bilinmeyen adamlarından. Yaratıcı yazarlık ve müzikal kompozisyon okuyup Montreal'in verimli müzik sahnesine balıklama dalmış. Heybesinde her biri iyi hatıralarla anılan Wolf Parade, Sunset Rubdown, Swan Lake ve Frog Eyes gibi gruplar var. Ancak Krug'unki vesveseli bir ruh, durduğu yerde rahat edemiyor. 2010'dan beri kullandığı Moonface ile önce çalgı paletini sınırlama deneyleri içeren bir EP ve uzunçalar yayınladı, sonra kayıp bir aşkın kederiyle Helsinki'ye taşınıp Sinaii isimli Finlandiyalı bir krautrock grubu ile işbirliği yaptı. Yeni albüm "Julia With Blue Jeans On", Krug'un son yıllarda tecrübe ettiği yüzleşmeler ve arayışları aracısız bir şekilde dillendiren, müzisyenin tesellisiz sesi ile piyanoyu tek başına bırakan bir albüm. Krug neslinin en iyi şarkı yazarlarından ama daha da iyi bir öykü anlatıcısı. Eskiden bolca mitolojiye sığınan ve kelamları muğlak bırakan müzisyen bu sefer meramını evirip çevirmeden anlatıyor. "Barbarian" ikilemesinde barbarlığı kendine zarar veren bir hayvan olmakla ve güzel bir öyküyü çiğneyip bitirmekle özdeşleştiren Krug, "Love The House You're In"de daha iyi bir insan olma teklifini üzülerek geri çektiğini söylüyor. Ancak değişmek aslında istemsiz bir eylem, zor olan yerinde saymak ve albüme adını veren günlük hayata dair bir imge bile dönüştürücü olabiliyor. “Everyone Is Noah, Everyone Is The Ark”, zira herkes iş başa düşünce "fillerin gözünün içine bakmak" zorunda kalıyor. Krug'un bizzat bir “sevda albümü” olarak tanımladığı "Julia With Blue Jeans On"a kulak vermek dipsiz bir kuyuya inip birinin ıstırabına çaresizce tanık olmak gibi.